Okumanın Yönetime Etkisi


Yöneticilik kariyeri için kendini aday gören ya da sizin aday olarak belirlediğiniz ekip arkadaşlarınızı genellikle hangi kriterleri göz önünde bulundurarak değerlendiriyorsunuz?
Verilen görevleri zamanında yapması: Tamam!
Verilen görevleri başarıyla yerine getirmesi: Tamam!
Verilen görevleri mesai saati gözetmeksizin takip etmesi: O da güzel!
Peki sadece bunları çok iyi yerine getiriyor olması terfi ettiği yöneticilik pozisyonunda kendisine yetecek mi?
"Bu arkadaşımız çok çalışkan ve işini iyi yapan biriydi ama yönetici olduktan sonra bocalamaya başladı? Neden acaba? ”
Bir işi çok iyi yapmanın bir ekibi çok iyi yönetebilecek olmaya işaret etmediğini uzun yıllardır tecrübe ediyoruz.

Bu durumla ilgili şöyle bir tespitim var:
"Okumayan çözüm üretemiyor, yönetemiyor!”
Yönetici adaylarınızın kitap okuyup okumadığına dikkat edin!
Okuduğu son kitap yıllar önce ders ödevi olarak zoraki okuduğu kitap olan adaylar hakkında bir kez daha düşünmekte fayda görüyorum!
Çok mu katı bir tespit?
Gelin o zaman biraz irdeleyelim.

Kitap okumanın insana kattığı en önemli özelliklerden biri "empati kurma"dır. İnsan kitap okurken beyni kitabın içindeki imgeleri canlandırıp adeta herbirini bir karaktere büründürüp onların yerine düşünüp onlarla hareket etmeye başlar. Olaylara başkalarının gözünden bakma konusunda ustalaşır, kendini kitabın içindeki maceranın bir parçası olarak görerek özdeşleştirir. Hatta bu nedenle genellikle okuduğu kitap bittiğinde insan hüzünlenir. Çünkü beyin kurduğu dünyanın sona ermesini istemez.
İş hayatında yöneticilerin ekiplerini yönetirken en çok zorlandıkları konu; empati kurmaktır. "Ekibimi nasıl anlayabilirim?" demek yerine "ben yöneticiyim, benim dediğim gibi yapacaksan yap yapmayacaksan yaz istifanı git" demek daha kolay gelir yöneticilere! İşte empati burada devreye girer ve yönetim meselesinin ünvanla değil insanları anlamaya çalışmakla, onlarla empati kurmakla ilgili olduğu daha net anlaşılır!

Kitap okumanın diğer bir artısı da "farklı bakış açılarına saygı duymak"tır.
Okuduğu kitapta insan o güne kadar aklına gelmeyen onlarca farklı bakış açısının bir araya geldiğinde nasıl sonuçlar doğurabileceğini görür. Olaylara farklı noktalardan bakıldığında  nasıl farklı çözümler üretilebileceğini özümser.
İş hayatında yine çok sık karşılaşılan bir durumdur farklı bakış açılarına karşı duyarsızlık. Yönetici kendi doğrularıyla çelişen bir bakış açısını dile getiren ekip üyesinin onun gücüne zarar vereceğini düşünür ve bu nedenle farklı sesleri susturmak ya da hafife almak yoluna gider. Bu da ekip içinde özellikle girişken ve değişim yetkinliği güçlü kişileri küstürür. Oysa kitap okuyan bir kişi her fikre saygı duymayı hatta şans vermeyi genel karakteristik özellikleri içine kattığı için ekip içindeki farklı fikirlere destek çıkarak ekip üyelerinin özgüvenlerinin artmasını sağlar.

Kitap okumanın kazandırdığı en önemli özellik ise "çözüm üretme" yetkinliğidir. "Pi' nin Yaşamı"nda bir kaplanla iletişim kurmaya çalışırken "Semerkant"ta üç benzemez adamın nasıl olur da yakın arkadaş olabileceğine kafa yorar insan, anlamaya çalışır. "Olasılıksız" da beyin gücünün sınırlarını keşfetmeye çalışırken "Gılgamış"ta kahramanın karşısına çıkan sınavları onunla birlikte aşmaya çalışır. Bu örnekler sonsuz tabi. İşte tüm bunlar olurken beynimiz adeta bütün gücüyle hikayeye arka fon, müzikler, görsel efektler, kostümler, oyuncular ve diğer unsurları hazırlarken bir taraftan da hikayenin akıcılığını sağlamakla ve tüm bu işleri kusursuz bir düzen içinde okuduklarımızı bize en iyi şekilde aktarmakla uğraşmaktadır.
İşte "süreç yönetimi", işte "sonuç ve çözüm odaklılık”.

Tabi burada sadece kitap üzerinden gitsem de üzerinde durmak istediğim konu “okuma” şemsiyesi altındaki araştırma, gözlemleme, merak etme, öğrenme, vb. bütün aktiviteler için geçerlidir.




Söz konusu görev, yönetim ise; okumayan bir bireyin bu görevi layığıyla yerine getirmesi maalesef mümkün olmuyor. Bu nedenle yönetici işe alımlarında ya da atama ve terfilerde bu konunun göz ardı edilmemesi gerektiğini düşünüyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bir Perakende Serüveni: 2101

21 Ocak 2101 Cuma. Saat 09:05. Mis gibi kızarmış ekmek kokusuyla uyandı bu sabah Mustafa. Pencereden yüzüne vuran gün ışığına göz...