İş hayatına yeni başlayan gençlerin karşılaştıkları en büyük zorluklardan biri de egolarıyla başa çıkmak zorunda kalmalarıdır. Bu durumun en büyük sorumlusu maalesef ebeveynlerdir.
Çocuklar doğdukları andan itibaren aileleri tarafından yüklenen belirli misyonlarla büyürler. Bu misyonlar ya anne babanın çocukluk ve gençlik yıllarında olmak isteyip de olamadıkları, yapmak isteyip de yapamadıkları, sahip olmak isteyip de olamadıklarıdır ya da anne babanın korumacı içgüdüleri altında "yegane" olduklarına inanmalarını sağlayan belirli "güç" simgeleridir.
"Prenses Kızım" ve "Aslan Oğlum" gibi örneklerine sık rastladığımız bu güç simgeleri çocuğun gelişim döneminde kendisinin eşsiz ve yenilmez olduğuna inanmasını sağlayarak zorluklarla başa çıkma yeteneğini köreltir. Çocuğun gerçeklerle karşılaştığı ilk ortam evden ayrı zaman geçirmeye başladığı ilk yer olan okul dönemi olur. Bu süreç 10-15 yıl öncesine kadar bir nebze de olsa öğretmene verilen "eti senin kemiği benim" payesi sayesinde çocuğun kendi ayakları üzerinde durmaya başlaması için bir gelişim dönemi ise de günümüzde maalesef ebeveynlerin öğretmenler üzerindeki baskısının artması ve (üzücü ama gerçek) öğretmenlik mesleğinin itibarının zayıflatılması nedeniyle eskisi kadar etkili değildir. Çünkü yeni nesil ebeveynlere göre çocuk başarısızsa, mutsuzsa, huysuzsa sorumlusu öğretmen olarak görülüp öğretmene "gereğinin yapılması" için okul yönetimine veliler tarafından baskı yapılıyor.
"Müdür Bey, okulunuza çuvalla para veriyoruz, matematik öğretmeni çok zor ödevler veriyor ve prensesimizin / aslanımızın kendini başarısız hissetmesine sebep oluyor, olmaz ki böyle şey, gereği yapılsın!"
"Müdür Bey, okulunuza çuvalla para veriyoruz, fizik öğretmeni derste biraz(!) gürültü yaptı diye sınıfın ortasında prensesimizi / aslanımızı azarlıyor, olmaz ki böyle şey, gereği yapılsın!"
diyerek bir bireyin geleceğini bakın nasıl olumsuz etkiliyorlar.
"Prenses / Aslan" iş hayatına atılana kadar bu korumacı tavır, bireyde oluşması gereken özgüven ve sorumluluk yetkinlikleri yerine kibir ve tembellik olgularının ortaya çıkmasına neden oluyor. O güne kadar randevularına geç kaldığında ailesi tarafından "bizim kız da keyfine pek düşkündür, bir saatte çıkamaz evden" ya da "bizim hayta da uyumayı pek sever, öğlene kadar yatar" diyerek kişi için normalleştirilen bir tavır, zamanlama ve insanlara karşı saygı ifadesi anlamına geldiği iş hayatında karşısına çıktığında hatta bir de bu konuda uyarı aldığında "prenses / aslan"da anlam veremediği bir tepkiye neden oluyor.
Verdiği sözü tutmamanın "bizim oğlan da çok unutkandır" diyerek, sorumsuzluğun "prensesim okusun yeter, odasını ben toplarım" diyerek normalleştirilmesi, oyuncaklarını paylaşmamasının "bizim aslanın da malı pek kıymetlidir" diyerek, her yaptığı işi yarım bırakmasının "bizim kız da pek maymun iştahlı" diyerek normalleştirilmesi bu bireylerin karşısına iş hayatında "Sorumluluk", "Takım Çalışması", "Sonuç Odaklılık", "Ekibini Yönetme", "Delegasyon", "Görevi Devretme", "Zaman Yönetimi" gibi kavramlarla çıktığında bireyin alt üst olmasına adeta bir duvara çarpmasına neden oluyor.
Bu nedenle hem bu yazıyı okuyan ebeveynlere hem de iş hayatına atılan genç arkadaşlara söyleyeceğim şudur:
"İş hayatında prensesler ve aslanlar çalışmaz, bireyler çalışır. Eğer başarıya ulaşmak istiyorsanız özgüvenli ve sorumlu bireyler olmak için çaba sarfetmeli kendinizi bu yönde geliştirmelisiniz."
"İş hayatında prensesler ve aslanlar çalışmaz, bireyler çalışır. Eğer başarıya ulaşmak istiyorsanız özgüvenli ve sorumlu bireyler olmak için çaba sarfetmeli kendinizi bu yönde geliştirmelisiniz."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder